Hepimiz çocukluğumuzdan beri Ali Baba ve Kırk Haramiler benzeri masallar; Indiana Jones gibi filmler, haberlerde izlediğimiz “grizu patlamalarıyla” büyüdüğümüz için mağaraları hep olağanüstü canlıların yaşadığı, gizemli, mistik ve aynı oranda tehlikeli yerler olarak benimsemişizdir. Bu yüzden de mağaraların ve mağaracıların pek tanınmadığı ülkemizde biz mağaracılara sık sık;
“Defineyi bulabildiniz mi?”
“Aşağıda hava var mı?”
“İçerideki gazdan zehirlenmiyor musunuz?”
“Ya deprem olur da içeride kalırsanız…”
“Sizi anneleriniz buralara nasıl salıyor?”
“İçeride ayı var mı?”
“Bizim orada bir mağara var, daş atıyoz bir saat gidiyo” (h=gt formü- lü ile bu 63.568.800 metre gibi bir derinlik etse de dikey mağaraların derinliği genelde 100 metreyi geçmiyor) gibi sorularla karşılaşıyoruz.
Genel kanının aksine, ayı, cin, vampir ya da korkunç canavarlar yok mağaraların içinde. Olsa olsa böyle canlılar var, hepsi o kadar!
Mağaracılık ülkemizde pek tanınmıyor dedik. Ama son zamanlarda turizmin çeşitlendirilmesi, özellikle doğa turizmi, macera turizmi gibi yeni tatil seçeneklerinin klasik tatil anlayışlarını değiştirmesiyle birlikte ülkemizdeki mağaraların da turistik olarak kullanılması gündeme geliyor.
Peki, bu “mağara turizmine mağaralarımız hazır mı? Daha da önemlisi mağaralara ve mağaracılığa karşı son derece önyargılı ve bilgisiz olan “bizler” hazır mıyız? İsterseniz bu sorunun cevabını verebilmek için Türkiye’de turizme açılmış mağaraların şu andaki durumuna bir göz atalım:
Yabancı ülkeler; özellikle Fransa, Amerika ve Romanya turizme açtıkları yüzlerce mağara ile bu getirisi yüksek turizm faaliyetinden büyük gelirler elde ederken; Türkiye turizme açtığı, sayısı ancak 10’u bulan mağara ile bu pastadan yeterince pay alamıyor. Mağara turizminin ne derece önemli bir gelir kaynağı olduğu, Alanya’da bulunan Damlataş Mağarası’nı her yıl, yüzde 70’i yabancı, ortalama otuz bin ziyaretçinin milyarlarca lira para bırakarak ziyaret etmesinden de anlaşılabilir. Maalesef ülkemizde turizme açılmış mağaraların hepsi de, üzerinde yeterince düşünülmeden uygulanmış projeler.
Gerçek bir mağara cenneti olan ülkemizde, ne yazık ki mağara turizmi konusunda yeterli çaba harcanmıyor.
Estetik kaygıdan uzak ışıklandırmalar, yol açarken katledilen sarkıt ve dikitler, sıcak ışık kullanıldığı için bozulan atmosfer, ölen ya da kaçırılan canlılar…Tüm bunların üzerine mağaraya rehbersiz sokulan bilinçsiz ziyaretçilerce “Alem gazetesine” benzetilmiş duvarlar (Bu sayede kim kimi seviyor, kim kiminle ne yapmış ve benzerlerini mağara duvarlarından öğrenebiliyorsunuz)…
“Peki madem turistik mağaralar bu kadar tahrip edilmiş, ben de Türkiye’deki geri kalan el değmemiş kırk bin mağaradan birisine girerim” diyorsunuz; ama siniz yine çok zor. Çünkü mağaralar, 2863 sayılı kanun ile koruma altında; yani bir mağaraya izinsiz girmekle, Efes’te izinsiz kazı yapmak aynı suçu teşkil ediyor.
Eğer mağaracılığı ciddi olarak yapmak istiyorsanız mağaralarda araştırma yapmak için özel izinleri olan BÜMAK (Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü) veya MAD (Mağara Araştırma Derneği) gibi mağaracılık sporuyla uğraşan kulüplere üye olmaktan veya Kültür Bakanlığı‘ndan gerekli izni almaktan başka şansınız yok. Sanırız tüm yıpranmalara rağmen turistik mağaralar, yeraltının bu gizemli labirentlerini keşfetmeniz için en ideal çözüm.
TÜRKiYE’DE MAĞARACILIĞIN GEÇMİŞİSpeleoloji olarak da bilinen mağaracılık; biyoloji, hidroloji, jeoloji ve zaman zaman da arkeoloji gibi bilimleri içinde barındıran bir spor dalı. 1800’lü yılların başlarında Fransa’da doğmuş. Türkiye ise, mağaracılıkla ancak 1927 yılında, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi profesörlerinden Raymond Hovasse’in Istanbul Yarımburgaz Mağarası’nda mağara canlıları üzerinde yaptığı araştırmalarla tanışabilmiş. Daha sonra jeolog Dr. Temuçin Aygen, 1964 yılında Mağara Araştırma Derneği’ni (MAD) kurarak Türkiye’de mağaracılığı resmen başlatmış. Ülkemizde mağaracılığın yeni bir ivme kazanması ise, 1973 yılında Nüzhet Dalfez’in BUMAK‘ı (Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü) kurmasıyla gerçekleşmiş. Türkiye, jeolojik yapısı itibariyle mağara oluşumuna fazlasıyla elverişli. Jeologlar, ülkemizde 40 bin civarında mağara olduğunu tahmin ediyor. Ancak bunların sadece 800 kadarı araştırılıp literatüre kazandırılabilmiş. |
Türkiye’de Turizme Açık Mağaralar
|