Tehlikeli sulardan derin uçurumlara, Rusya steplerinden Çin çöllerine, adrenalin yüklü seyahatler…
İçindekiler
BÜYÜK MERCAN RESİFİ
Doğa harikası…
Kimileri onu “Tabiat Ana’nın en muhteşem akvaryumu” diye niteliyor. Kimileri ise daha ileri gidip “Bu yeryüzü harikasını bir kez bile görmeden yaşanmış bir hayat, boşa gitmiş bir hayattır” diye ahkâm kesiyor! 350 bin kilometrekarelik yüzölçümü ile dünya üzerinde Büyük Britanya’dan daha geniş bir alan kaplayan
Büyük Mercan Resifi, üç bini aşkın mercan kayalığından meydana gelen devasa bir doğal oluşum; devasa ama bir o kadar da hassas… Avustralya’nın Queensland eyaletinin doğu kıyılarına yayılan bu doğa harikası, 1500 balık türünün de doğa harikası yaşama alanı.
Okyanusun billur renkleriyle, mercanların gökkuşağı renklerinin kucaklaştığı Resif, snorkelciler ve dalgıçlar için eşsiz bir sualtı cenneti. Ne var ki Büyük Mercan Resifi‘nin hayatta kalabilmesi için biz dünya- saygı görmesi gerekiyor. Su kirliliği ve hava kirliliğine bağlı iklim değişiklikleri ve yoğun su trafiğinin mercanlar üzerinde yarattığı hasar, Resif’in varlığını sürdürmesi için gereken hassas dengenin sarsılmasına yol açıyor.
Dalış bölgelerinin çoğu, rengârenk mercan bahçeleri, yüksek duvarlar, kuleler, sığ lagünler, derin uçurumlar ve inanılmaz zenginlikte balık çeşitleri barındırıyor. En popüler resifler arasında Agincourts, St Crispins, Opal ve Kardeş Mercanlar sayılabilir. Resiflerde dalmak için deneyimli birer dalgıç olmak zorunda değilsiniz.
Birçok dalış turunda yeni başlayan şnorkelcilere, batmalarını engelleyecek ekipman ve dalış boyunca kendilerine eşlik edecek gözetmen yardımı imkânı sunuluyor.
Mercanları daha ‘derinden’ tanımak isteyenler, deneyimli bir eğitmenin gözetimde scuba dalışı bile gerçekleştirebilirler. Tecrübeli dalgıçlar ise Morina Çukuru veya Yongala Enkazı’nda sessiz dünyanın izini sürebilirler.
Büyük Mercan Resifi, sıra dışı bir (deniz tatili), seyahat yapmak isteyenler için benzersiz bir fırsat. Bu fırsatı yakalayanlar uyarıyor: Kelimeleri bir yana bırakın, fotoğraflar bile resiflerin güzelliğini anlatmaya yetmez. Gitmek ve görmek lâzım!
KÖPEKBALIKLARIYLA DALIŞ
Canavarla göz göze…
Herkesin hayatta büyük bir an’ı olmalı,” diyor bir dalgıç, “heyecandan soluksuz kaldığı, nabzının şakaklarında attığı, doğanın vahşetini tüm gücüyle hissettiği, her an her şeyin olabileceği büyük bir an… Tıpkı Büyük Beyaz’ın gözlerinin içine baktığınız an gibi.”
Solungaçları ve omurgası olan etobur bir balık türü, köpekbalığı. Onu diğer balıklardan farklı kılan iki özelliğe sahip: İskeleti, kemik yerine kıkırdaktan oluşuyor. Pulları yok; dişleri var! Dünya üzerinde 425 tür köpekbalığı yaşıyor ve bunların en ünlüsü, Büyük Beyaz Köpekbalığı.
Avustralya ve Güney Afrika suları, Büyük Beyaz Köpekbalığı da dahil olmak üzere çok sayıda köpekbalığı türünün memleketi. Doğal olarak köpekbalıklarını yerinde izlemeye yönelik kafes dalışları konusunda uzmanlaşmış şirketler de yoğun olarak bu iki ülkede bulunuyor.
Rodney Fox, 1963 yılının aralık ayında başına gelen talihsiz olayda, göğsüne ve koluna aldığı derin yaralara rağmen Büyük Beyaz Köpekbalığı saldırısından kurtulmayı başarmış.
Fox, akıllı ve cesur bir insan. Saldırganın, hayatını gölgeleyecek bir korku haline gelmesine izin vermek yerine, kötü talihinin üstüne gitmiş ve hayatını onun sayesinde kazanmayı seçmiş!
Büyük Beyaz üzerine en saygın otoritelerden biri kabul edilen Fox, yıllardır, yeryüzünün bu vahşi canlısını kendi doğal ortamında görmek isteyenler için özel dalışlar düzenliyor.
Güney Afrika’nın en güzel şehri Cape Town’in yaklaşık 200 km açığında, Dyer ve Geyser Adaları arasında sığ bir kanal uzanır. Büyük Beyaz’ın peşine düşen meraklılar, her yıl, ‘Güney Afrika’nın kapısı’ diye nitelenen işte bu kanalın yolunu tutarlar.
Özellikle mayıstan ekime kadar olan dönem, beyaz canavarı evinde ziyaret etmek için en iyi sezon! Konaklamadan üç öğün yemeğe kadar çeşitli hizmetlerin dahil edildiği 4 günlük programın bedeli, yaklaşık 1500 dolar.
Ne dersiniz; dalışa hazır mısınız? Suların en azgın avcısıyla yalnız bir an için bile yüz yüze gelmek, ne muhteşem bir mucize olduğunu kavramak için yeterli olsa gerek.
TRANS-SİBİRYA TREN YOLCULUĞU
Uzun bir destan…
Uzunluğu neredeyse 10 bin kilometreye varan Trans-Sibirya, dünyanın kesintisiz devam eden en uzun demiryolu. Rusya steplerinden Çin çöllerine, birbirinden gece ile gündüz kadar farklı coğrafyalar ve kültürler arasından geçen güzergâh, meraklılarına destansı bir yolculuk vaat ediyor.
Bir zamanlar yalnızca varlıklı seyahat severlere hizmet veren demiryolu, eski günlerdeki şatafatını çoktan yitirmiş. Bol tüylü halılar ve meşe kaplamalarla dekore edilmiş gösterişli vagonlar, uzun zaman önce soluk birer hatıraya dönüşmüş.
Bugün Tran-Sibirya’nın vagonları, lüks olmaktan çok, düşmüş bir asilzadenin dokunaklı evini andırıyor: ağır çerçeveli devasa aynalar, eprimiş döşemeler, süslü lamba karpuzları, kitch manzara resimleri…
Restoran vagonu da eskisi kadar sofistike değil ama geçilen her ülkenin mutfağını tanımaya olanak sağlayan etnik yemekler, birçok yolcuyu yeterince memnun edecek nitelikte.
Moskova’dan Vladivostok’a uzanan en popüler yol, Trans-Sibirya. Başkentten yola çıkan tren, Volga kıyısındaki Yaroslavl, Urallar’daki Yekaterinburg, Baykal Gölü’nün güney ucundaki Irkuts ve ardından Kabarovsk’u geçip Vladivostok’a ulaşıyor. Buradan feribota binip Japonya’nın batı sahilindeki Niigata’ya geçilebilir.
Moskova’yı Çin’e bağlayan Trans-Mançurya ise Çin istikametine yönelen gezginlerin tercihi. Trans-Mançurya, Baykal Gölü’nün birkaç yüz kilometre doğusunda yer alan Tarskaya’ya kadar Trans-Sibirya demiryoluna paralel uzanıp, buradan güneybatı Çin’e ve nihayet Pekin’e varıyor.
Trans-Moğol demiryolu ise Baykal’ın doğu kıyısındaki Budist yerleşim bölgesi Ulan Ude’ye kadar paralel gidiyor, Trans-Sibirya’ya. Buradan güneye, Ulan Batur’a ve ardından Pekin’e uzanıyor.
Kesintilerle süren 50 yıllık bir çalışmanın sonunda, 1984’te tamamlanan Bayka Amur Demiryolu’nun yüzü ise kuzeye çevrili. Baykal Gölü’nün batısında Trans-Sibirya’dan ayrılan demiryolu, Pasifik’e kadar devam ediyor.
Avrupa’nın kıyısından, uçsuz bucaksız Sibirya’ya, oradan da doğunun kalbine giden Trans-Sibirya, turistik’ bir geziden çok, kültürleri yerinde görüp tanımanızı sağlayacak bir tren yolculuğu. Üstelik bir tren yolculuğuna yakışacak kadar da romantik!
ÇİN SEDDİ’NDE YÜRÜYÜŞ
Azim, hüner, emek…
İnsanoğlunun en büyük mühendislik ve inşaat projesi. Doğudan batıya beş eyalet boyunca uzanan iki bin yıllık bir duvar. Çölleri, dağları, bayırları yarıp geçen dev bir ejderha kuyruğu.
Uzunluğu 6,700 km olduğu tahmin edilen Çin Seddi’nin yapımı, eski bir Çin imparatorluğu zamanında başlamış. Başlamış diyoruz çünkü Çin Seddi, bir defada örülmüş bir duvar değil; farklı hanedanlıklar döneminde parça parça inşa edilmiş bir duvarlar dizisi.
Duvarın ilk kısmı, MÖ 221 – MÖ 206 yılları arasında hüküm süren Qin Shi Huangdi’nin eseri.
Qin Hanedanlığı’nın ilk imparatoru olan Qin Shi Huangdi, kuzeyden gelen göçebe saldırılarına karşı korunmak için inşa ettirmiş duvarı. Ne var ki zaman içinde Çin Seddi, istihkam niteliğini fersah fersah aşmış ve Çin iradesinin en güçlü simgesi haline gelmiş.
Taş, çamur ve tuğladan örülü duvarın yalnızca bazı kısımları direnebilmiş zamana karşı. Dünya kültüründeki eşsiz konumuna rağmen Çin Seddi, yol inşaatlarıyla parçalanmış, asırlar süren ihmaller sonucu büyük ölçüde hasara uğramış.
Ayakta kalan duvarlar uç uca birleştirilecek olursa duvarın Los Angeles’ı New York’a bağlayacak kadar muhteşem bir uzunluğa sahip olacağı söyleniyor.
Çin Seddi’nin orijinal ismi Wan-Li Qang-Qeng; Türkçesi “10 Bin Li Uzunluğundaki Duvar” (Çin ölçü sisteminde 1 Li yaklaşık 5 bin kilometreye eşit). Büyük kısmı İmparator Shih Huang döneminde inşa edilen duvarda milyonlarca işçinin emeği ve hayatı var.
İşte bu yüzden Çin Seddi’nde atacağınız her kalmayacak, insanoğlunun azmi ve adım, sizi dünyanın tepesine taşımakla emeği karşısında unutulmaz bir yolculuğa da çıkaracak.
HELİKOPTERLE BÜYÜK KANYON
Uçurumun kıyısında…
0 dünyanın yedi harikasından biri. Amerikan yerlileri arasındaki ismi Kaibab; ‘yan yatmış dağ’. Kuzeybatı Arizona’da, Kolorado Nehri‘nin oyduğu, yaklaşık 450 km uzunluğunda sarp bir vadi. Ürkütücü bir güzelliği var; öyle ki uçurumlarının derinliği yer yer 1.5 kilometrenin üzerine çıkabiliyor.
Her yıl beş milyon turistin akın ettiği Büyük Kanyon, yeryüzünün en muhteşem kaya erozyonu örneği.
Yalnızca 5 – 6 milyon yıl önce oluştuğu sanılan kanyon, jeolojik ölçütlere göre bebek sayılıyor aslında. Ne var ki oluşumun her katmanı bu kadar genç değil. Kanyonun en dibinde yer alan katmanların 2 milyar yaşında olduğu düşünülüyor.
Büyük Kanyon’un en büyüleyici özelliklerinden biri, kaya katmanlarının her birinin, yeryüzünün jeolojik geçmişine dair farklı dönemleri özetliyor oluşu. Öyle ki bu eşsiz vadi, gezegenimizin geçirdiği evreleri gözler önüne seren bir açık hava sergisi gibi.
Büyük Kanyon Milli Parkı, yaşlı kayalardan çok daha fazlasına sahip, elbette. Yalnızca manzara için değil; balık avlamak, at binmek, kaya tırmanışı veya rafting yapmak için de ziyaret eden çok. Milli Park’ın en heyecan verici etkinliklerinden biri de ücreti 200 dolar ile 500 dolar arasında değişen helikopter uçuşları.
Farklı hizmetlerin sunulduğu uçuşların isimleri de birbirinden farklı. Rüzgâr Dansçısı (350 dolar) ile kanyonun ta dibine inebilir, Rüya Avcısı (400 dolar) ile günbatımında şampanya – havyar keyfi yapıp, Gündüz Düşü (450 dolar) ile dört başı mamur bir kahvaltı şölenine katılabilirsiniz.
Helikopter uçuşlarını organize eden tur operatörleri, ses kirliliğine karşı uygulanan katı kurallara uymakla yükümlü. Milli Park yönetimi, Büyük Kanyon Milli Parkı’nın yüzde 45’ini uçuş yasaklı bölge ilan ederek turistik uçuşları ciddi ölçüde sınırlandırmış. İşte bu yüzden kanyon semalarında helikopterlerin her geçen gün daha yeni, daha sessiz ve daha güvenli modelleri cirit atıyor.
Yolunuz Arizona’ya düşer de Büyük Kanyon’u görme imkânı bulursanız, helikopter deneyimini kaçırmayın. Nevada ve Arizona çölleri üzerinde süzülecek, Hoover Barajı’na pike yapacak, dünyanın kıyısından derin uçurumlara yuvarlanacaksınız. Değmez mi?